Ana sayfa KİŞİSEL GELİŞİM TANIMAK, TANIŞMAK VE MERAK

TANIMAK, TANIŞMAK VE MERAK

75
0

İnsan bu yaşama geldiği andan itibaren eylemlerinin temelinde yatan bir tetikleyici vardır; merak. Merak bir şeyi tanıma, hissetme ve deneyimleme isteğiyle birlikte yürür. Bu şekilde insan eylemlerde bulunur. Genellikle insanların farklı merakları varmış gibi görünse de temelde merak edilen şeyler belli sınırlar içindedir. Çünkü insan ufku, maddi yaşam içinde belirli sınırlar dahilinde kalmaya mecbur ve mahkumdur bir anlamda. Maddi yaşam içinde kişiye sunulan seçenekler sınırlıdır.

İnsan genellikle dışa dönük yönde kullanır bu merak ve tanıma dürtüsünü. Yani dışarıda gördüğü bir objeyi tanımak veya bir canlıyı tanımak ya da bir insanı tanımak.

Bir şehri tanımak ister, bir hayvanı, bitkileri, doğanın bileşenlerini, bir aleti veya bir insanı tanımak ister. O yüzden her gün insanlar dış dünyaya dönüp iletişim kurarlar. Önüne çıkan ve kendince bir cazibe yakaladığı şeylere yaklaşmak ister.

En yaygın ve motivasyonu yüksek olanı ise, karşı cins birilerini tanımak isteğidir. Kişi hemen iletişim kurup “tanışalım mı?” der. O kişiyi tanımak ister. Aslında o kişiyi deneyimden geçirmek ve duyularıyla kavramak ister. Mesela bu kişinin görüntüsü nasıldır, ses tonu nasıldır, kokusu nasıldır, dokusu nasıldır, enerjisi nasıldır bunu merak eder. Bu merakın altında yatan da aslında tüm bu şeylerin ona nasıl hissettireceğidir? Çünkü insan için dışadönük yaşamda her şey, iyi hissetmek ve zevk almakla ilgilidir. Kişi aslında o tanımak istediği şeyi ona zevk verip vermeyeceği, mutlu edip etmeyeceği, iyi hissettirip hissettirmeyeceği ve kişinin kendi şartlanmalarına göre ona katkı sağlayıp sağlamayacağı ölçeklerini kullanarak seçer ve değerlendirir. Sonrasında ise bu değerlendirmeye göre iyi his verenler sevmeye ve ilgi vermeye layık bulunur ve bunlara yönelir kişi. Değilse bu şeyleri hoşlanmadım, sevmedim ve kötü kategorisine atar ve onlardan uzak durur ve yaklaşmak istemez.

Bu, belki mantıklı gibi görünse de aslında sevgiyi, bütünlüğü, mutluluğu ve her şeyi engelleyen bir dinamiktir. Çünkü yaşam tüm parçalarıyla bir bütündür. Bir şeyleri kabul etmek ve bir şeyleri reddetmek ise hayatı yaşamamak demektir. Ve kişi, koşulsuz sevgiye ulaşana kadar bir lanet gibi peşinden gelen acılardan, mutsuzluktan, hayal kırıklığı, öfke, kıskançlık, tatminsizlik gibi duygulardan asla kurtulamayacaktır. Kişi, bu hayatın her zerresinin, her molekülünün, atomunun, her iyi ve kötü insanının kendisinin bir parçası olduğunu anladığında hayatı da değişecektir. Bu miladi bir farkındalıktır. Kişi bir varlığı bile reddederse bütünlükten kopmuş ve aslında kendini inkar etmiş olur.

O zaman varlıklar “bana iyi hissettiriyor mu zevk veriyor mu katkı sunuyor mu” süzgecinden geçmeden kabul edilir. Bilgelik kendine zevk vermeyen hayata bile zevk verebilmektir. Varolmak nefret edeni bile sevebilmektir. Gerçek yaşam reddedilene bile kucak açabilmektedir.

İşte o zaman insan hep aradığı huzur ve mutluluğu bulur. Çünkü o zaman düşmanlık nefret kalmamıştır.

İşte o zaman tanıma ihtiyacı da ortadan kalkar. Koşulsuzca kabul edebilir insan. Çünkü önce testten geçirmek gerekmez tanıma eylemi bununla ilgilidir çünkü. Kişi önce denemek testten geçirmek ister ki nasıl gelecek bu şey. Ona göre karar verecek ilgiye layık olup olmamasına.

Tanıma ve merak eyleminin ikinci yönüde kişi hayatı boyunca hep başkalarını merak eder ve dışarıda bir şeyi. O insan, o dişi, o erkek, o hayvan, o bitki, o şehir, o mekân, o yiyecek, o içeçek, o gezegen, o atom, o element, o nesne, o makine, o araba, o film, o müzik, o koku, o tat vb. Ama bir kez bile kendini merak etmez. İşte asıl mesele de budur. Kişi daha kendini tanımazken sürekli başka şeyleri tanımanın peşinde saatler, günler, yıllar ve ömürler geçirir. Asla kendini merak etmemiştir. Kendini tanımak gibi bir fikir aklına bile gelmemiştir. Hep dışarıda bir şeyleri tanımak çabasıyla o kadar meşguldür ki ve buna kendini o kadar kaptırmıştır ki kendine bakmak aklına bile gelmez. Aynada gördüğü bir beden ve ben dediği en kaba madde parçasını bile tanımaz. Onu bile nasıl kullanması gerektiğiyle ilgili bilgisi yoktur. Onun nasıl çalıştırmak nasıl beslemek nasıl bakmak gerektiğini düşünmez. Ve daha derinde olan zihnini duygularını ve aslında asıl önemlisi kendisini yani ruhu asla merak da etmez. Bilmez de.

Bu çok trajik bir durumdur aslında. Çünkü kendini bilmeyen insan dışarıda bir şeyleri bilmek için kendini paralar. Ama kendini bilmeyen neyi bilebilir ki? Hiçbir şeyi gerçekten bilemez. Bildiğini zanneder ve bu zannetmeye inanabilir ama bu inanç ömrünü doldurduğun da elinde her zaman bir hayalkırıklığı ile baş başa kalıverir.

Aslında asıl tanıması keşfetmesi gereken şeyi ve aslında gerçekten aradığı şeyi asla merak etmemiştir. Oysa aradığı şey arayanın ta kendisidir. Yani aranan arayandır, kısaca kendisidir. Ve bu çaba kafasındaki gözlüğü deli divane dışarıda arayan insanı hazin çıkmazıdır. Ve bu arayış aradığı şeyin kendinde olduğunun aslında KENDİ olduğunun farkına vardığında bitecektir. Çünkü kendinden mahrum kalan insana dünyaları da verseniz yetmez. Asla mutlu olamaz.

İşte bu farkındalığa ulaşmak çok önemlidir. Sürekli enerji ve zamanınızı beyhude yere dışarıda birini bir şeyi tanımak için harcamak yerine kendinizi keşfetmek için harcayın. Sürekli nasıl iyi hissederimin peşinden koşmak ve zevk odaklı yaşamaktan varolmaya geçiş yapmak hayatınızın en önemli olayı olacaktır. Bu evrende bundan daha değerli ve üstün hiçbir çaba yoktur.

İşte o zaman anlaşmazlıklar, savaşlar, beklentiler, hayalkırıklıkları, öfke, nefret, kıskançlıkla, korkularla bezenmiş hayat sizi sonsuza dek terk eder….

Ve acının, hüznün, hastalıkların, savaşların, parçalanmanın, eksiklik hissinin, korkuların, ihtiyaçların, muhtaciyetin olmadığı hale yani gerçek özgürlüğe kendiniz olma özgürlüğüne ulaşırsınız. Bu noktadan sonra sizin için geçmiş gelecek ve hayaller yoktur. Varolmak vardır. Çünkü varolmak her şeye sahip olmaktır. Tam olmaktır. Sonsuz sınırsız sevgi içinde akmaktır…. Nedensiz, koşulsuz, şartsız ve yargısızca.

İşte siz bunu arıyorsunuz, herkes bunu arıyor. Doğrudan veya dolaylı arana budur. Bunun için kendinizi keşfedin. Kendinize dönün ve bunun için bir araç gerekmektedir. İnsanın kullanma kılavuzu ve haritasını ortaya koyan bir araç. İşte Orijinal Yoga Sistemi bu gezegende budur. İnsanın kullanma kılavuzu ve haritasıdır. Sizde bu haritayı kullanın kendinizi keşfedin ve tüm arayışları bitirin. O zaman hiçbir çaba olmadan tüm varlıkları tanıyacaksınız. Çünkü kendini bilen her şeyi ve herkesi bilir. Konuşmak çabalamak gerekmez. İşte bütünleşme budur. İşte YOGA budur!!!! Bunun için Yoga Academy hizmetinizdedir. Her tür imkânla kapıları herkese açıktır. Yeter ki siz bir adım atın. Unutmayın ki siz evrene bir adım atarsanız evren size binbir adım atar. Eğitimler, kitaplar, DVDler, videolar ve en önemlisi her ay eşi benzeri olmayan ve dünyada bir ilk ve tek olma özelliğini taşıyan eşsiz Yoga Festivalleri aracılığıyla. Özellikle de Yoga Academy’nin tüm dünyadan herkese açık olan uluslararası Yoga Festivalleri çok daha hızlı bir gelişme sağlayan çok özel çalışmalardır. Her ay Türkiye’nin eşsiz doğasında gerçekleştirilen bu festivallerde uygulanan çok özel teknikler sayesinde sizde kendinizi keşfe doğru bir adım atın. Bu konuda dünya literatüründe kendi alanında ilk ve tek olma özelliğine sahip olan Büyük Yoga Üstadı Akif Manaf’ın “Ruh Nedir ve Nasıl Yaşanır”isimli şaheserini önererek yazımızı bitirelim.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here