Ana sayfa GİZEM METAFİZİK: BİLİMİN ÖNCÜSÜ MÜDÜR?

METAFİZİK: BİLİMİN ÖNCÜSÜ MÜDÜR?

156
0

Ben kimim? Varlığımın nihai amacı nedir? Evren nasıl oluştu?

Bazı soruları analiz etmeye ve cevaplamaya çalıştığımızda fizik kavramları ile bu sorular üzerinde düşünemeyeceğimizi fark ederiz. Mevcut fizik yasalarının veya teorilerinin herhangi birinin bu tür soruları yanıtlaması mümkün değildir. Bu gibi sorulara yanıt ararken “fizik ötesi” anlamına gelen “metafizik” kavramı karşımıza çıkar.

“Fizik bilimlerinin ötesinde kalan” anlamına gelen metafizik, tarih boyunca bilimin ele alamadığı konuları inceleyen, daha çok çözümlenmemiş konularla ilgilenen, tüm varlıkların ilk nedenlerini araştıran felsefe dalıdır.

Metafizik, kuantum fiziği ilgili keşiflerden çok önce Platon ve Aristoteles’in zamanından beri vardır. Metafizikle bilinçli biçimde uğraşan ilk filozoflar eski Yunan filozoflarıdır. İlk kez bu düşünürlerin ele aldığı temel metafizik sorun, zihin tarafından bilgi nesnesi edinilebilen; ancak gerçek dünyada bulunmayan şeylerin (örneğin sayıların), genel olarak biçimlerin varlığı ve niteliğidir.

Eski Yunan filozofu Aristoteles Fizik adı verilen bir seri kitap yazmıştır. Aristoteles’in çalışmalarında bazı kitap grupları Fizik ‘ten hemen sonra yer almıştır. Bu kitaplar felsefi sorgulamanın temel alanı ile ilgilidir ve o dönemde bir ismi yoktur. Bu sebeple ilk Aristoteles uzmanları bu kitaplara “ta meta ta fizika” yani “fizik ile ilgili kitaplardan sonra gelen kitaplar” ismini vermişlerdir. Bu “metafizik” kelimesinin kaynağıdır.

Metafiziğin Aristoteles tarafından yapılan tanımlarından biri metafiziğin ilk nedenlerle, ilk ilkelerle ve değişmeyen şeylerle uğraştığıydı. Bu disiplinin bir diğer adı da ‘ilk felsefe’ idi. Aristoteles, değişmenin amaçlı olup olmadığını inceleyerek, varlığın ilk nedeninin olup olmadığını ortaya çıkarmayı amaçlamıştır.

Aristoteles’in metafizik olarak incelediği diğer konu ise varlığın ve hareketin ilk kaynağı olan varlık, yani Tanrı konusudur. Aristoteles’e göre Tanrı duyular ve doğaüstü bir varlık olması nedeniyle metafiziğin konusu olmuştur. Aristoteles’in ölümünden sonra öğrencileri bu çalışmaları iki sınıfta topladılar. Bunlardan doğa üzerine yazılanlarına fizik, varlığın ilk ilkeleri üzerine yazılanlara da metafizik adını verdiler.

Metafiziğin sözcük anlamı “fizikten sonra” olmasına rağmen zamanla “fizik ötesi” anlamında kullanılmıştır. Metafizik gerçekliğin temel doğasını, zihin ve madde arasındaki ilişkiyi, özü ve niteliği, olasılığı ve gerçekliği inceleyen felsefe dalıdır. Fizikten farkı, ortaya koyduğu kavramları sorgulama aşamasını atlayıp sonuca dair cevaplar üretme çabasıdır.

Metafizikçiler en temelde var olan şeylerin neler olduğuyla ilgilenirler. Dahası, en temeldeki şeylerle en temelde bulunmayan şeyler arasındaki ilişkinin nasıl olduğuyla da ilgilenirler. En temeldeki şeyler “ilk neden” ve “ilk ilke” gibi şekillerde adlandırılır.

Metafiziğin konularının başında “varlık bilimi” anlamına gelen ontoloji gelir. Ontoloji varlığın doğasını anlamaya çalışır. Farklı nesne türlerini (somut ve soyut, var olmayan ve var olan, gerçek ve sanal, bağımlı ve bağımsız) ve bunların bağlarını ayırt etmek için bir temel arar. “Bedenin ölümünden sonra ne oluyor?” diye sorduğumuzda ontolojik soru sormuş oluyoruz.

Metafizikte ele alınan sorular şunlardır:

  • Genel olarak varlıkla ilgili sorular, yani ontolojik sorular; burada gerçek varlığın ne olduğu sorulur.
  • Evrenin yapısı ve oluşumu ile ilgili sorular, yani Kozmoloji ile ilgili sorular.
  • Ruhun varlığı, ruh-beden ilişkisi, ruhun ölümsüzlüğü gibi sorular.

Metafizik Bir Bilim Dalı mıdır?

Mevcut bilimsel yasalar ve teorilerle açıklanmayan, mantığa aykırı tespitler yapan metafiziğin bir bilim dalı olarak tanımlanması nasıl mümkün olur diye düşünmüş olabilirsiniz. Metafizik gerçekten de mantık zincirleriyle kendisini kısıtlamaz. Örneğin bir metafizikçi bilgisayarın varlığı ile ilgili olarak şu soruları sorabilir: “Bilgisayar ne tür bir şeydir?”, “Özgür iradesi var mı?”, “Parçalarıyla kendisi arasında nasıl bir ilişki var?”

Bir fizikçi en temel fiziksel parçacıkların neler olduklarını sorar. Ancak öyle varlık soruları vardır ki bunlar en kuramsal fizik dalında dahi sorulmayan sorulardır. Örneğin matematiği kullanmasına rağmen bir fizikçi “Sayılar bizden bağımsız bir şekilde var mıdır?’ sorusunu fizik yaparken sormaz. Bir fizikçi çeşitli fiziksel özelliklerden bahsetse de “Özellikler var mıdır?” sorusu hakkında fizik yaparken düşünmez.

Metafiziğin bilimden ayrıldığı bir diğer nokta ise yöntemidir. Kuşkusuz metafizikçiler de gözleme başvururlar. Bu gözlem basit duyu gözlemi olabileceği gibi iç gözlem de olabilir. Ancak metafizikçiler neredeyse hiçbir zaman bizzat bilim insanlarının yaptığı türden deneysel çalışmalar yapmazlar.

Varlığın doğasına dair sorular gözlemle araştırılmaya ne kadar müsaitlerse o derecede bilimsel sorular haline gelirler. Öte yandan varlığın doğasıyla ilgili, bu şekilde cevaplanmaya müsait olmayan problemlerse metafiziğin konusu olurlar. Burada bir derecelilik söz konusudur. Bazı sorular daha bariz bir şekilde fiziğin konusuyken bazı sorular ise daha bariz bir şekilde metafiziğin konusudur.

15. yüzyıl boyunca pek çok bilge insan, Kristof Kolomb’un keşif yolculuğunu anlamsız ve tehlikeli buldu. Çünkü onlara göre dünya düzdü ve Doğu Hindistan’a gitmeye çalışmak demek, dünyadan düşmek demekti. Ancak Kolomb bu yolculuğuna çıktı ve bir süre sonra insanlar farklı düşünmeye başladılar. Sonuçta dünyanın yuvarlak olduğu iddiası fiziksel olarak kanıtlandı. Yani başlangıçta dünyanın yuvarlak olması fikri metafiziksel bir fikirken daha sonra fiziksel bir gerçeklik haline gelmiştir. Bir başka önemli gerçek ise gezegen sistemimizin merkezinde Güneş’in olmasıdır. Başlangıçta tüm yıldızların ve gezegenlerin Dünya’nın etrafında döndüğü sanılırken bugün heliosantrik (güneş merkezli) evren fikri bizim için fiziksel bir kavram haline gelmiştir. Oysaki 16. yüzyılda yaşayan insanlar için bu metafiziksel bir gerçekti.

Burada önemli konu, fizik ve metafizik arasındaki sınırların sürekli olarak hareket halinde olduğudur. Bugün metafizik olan bir şey, gelecekte fiziksel olarak gözlenebilen bilimsel bir gerçek haline gelebilir. Metafizik bu doğası sayesinde bilmediklerimiz konusunda tahminlerde bulunarak bilime öncülük eder ve bilimin yolunu aydınlatır.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here